Ads

g

Written By Unknown on 11 Nisan 2013 Perşembe | Perşembe, Nisan 11, 2013






KISSADAN HİSSELER


KİM HAKLI

Eski devirde bir paşa, dostlarından biriyle satranç oynamakta, diğer misafirleri de onları heyecanla seyretmekteydi. Bir ara hamle hakkında itilaf doğunca , paşa misafirlerine sorar:
-Yahu!... Oyun seyrediyorsunuz, kim haklı , kim haksız söyleyiniz ... der.
Misafirler paşanın haksız olduğunu söylemeye cesaret edemediğinden sükût ederler. Tam o sırada odaya zurafadan ( zurafa= Zarif,nazik,nüktedan , hoş konuşmayı beceren , zeki kimse) bir zat girer.
-Paşam , siz haksızsınız!... der.
-Peki ama , der paşa , siz henüz geldiniz. Bir şey görmediniz. Mes�elenin ne olduğunu da bilmiyorsunuz. Bu karara nasıl vardınız. (İsterseniz cevabı okumadan, bu kanıya nasıl vardığını düşününüz...)
Adam hiç düşünmeden cevap verir:
-Paşam eğer siz haklı olsaydınız, bu kadar insan sualiniz karşısında susmazdı!...

SU TAŞIYOR

Sahabelerden Abdurrahman bin Avf anlatıyor:
Bir gece gördüm ki mü�minlerin emiri Hz. Ömer , sırtında su tulumu olduğu halde Medine�nin köylerinden birine doğru ilerliyor. Kan ter içinde kalmıştı. Oturup biraz dinlenmek istediğinde :
-Ey mü�minlerin emiri ; çok yoruldunuz, izin verirseniz biraz da ben taşıyayım , dedim.
-Hayır , dedi. Bugün benim bu yükümü taşırsan , yarın kıyamet gününde günahımın yükünü kim taşıyacak?...
-Aman ya Ömer!... Sizin ne yükünüz olabilir ki?... dediğimde ,
-Yükümü dağlar bile taşıyamaz , buyurdu.
-Öyle diyorsunuz ama , siz Allah Resûlünün yolunda yürüyorsunuz. Bütün işlerinizi onun gibi yapıyorsunuz . Böyle olduğu halde neden korktuğunuzu anlayamıyorum , dediğimde :
-Ben bu halifelikten başa baş , zararsız kurtulabilirsem , ancak o zaman Allah Resûlünün dostu olduğumu anlarım dedi.

BİR GÜN ÖNCE
Hz. Ömer pazarda dolaşırken Köle Ebu Lü�lü�ye rastladı. Efendisinin kendisinden fazla haraç aldığını beyanla , daha az alması için tavassutta bulunmasını ister.
-Ne gibi sanatın var ve ne kadar alıyor?... diye sorduğunda :
-Demircilik , dülgerlik , nakkaşlık . Her gün iki dirhem veriyorum , diye cevap verir köle. Hz.Ömer :
-Ya Ebu Lü�lü ; Allah�tan kork. Sanatın ve kazancına göre verdiğin haraç fazla değildir,der , ve devem eder :
-Duyduğuma göre sen yel değirmeni yapmakta çok ustaymışsın. Doğruysa bana da bir tane yap.
Sinsi sinsi gülümseyen Ebu Lü�lü :
-Ey mü�minlerin emiri ; senin adaletin benden başka her kese pay ayırıcıdır , yalnız bana değil. Ben de sana öyle bir yel değirmeni yapayım ki , şöhreti bütün âlemi tutsun , der.
Hz.Ömer tatlı tatlı gülümser :
-Köle beni tehdit etti , der.
Ebu Lü�lü yaptığı iki başlı bir hançerle , camiide namaz kılarken mü�minlerin emirini arkadan hançerlemek suretiyle şehit olmasına sebep oldu.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDE

Mukadder sona adım adım yaklaşılırken sorarlar :
-Ey mü�minlerin emiri yerine kimi tavsiye edersin?...
O halde dahi halef belirtmemek için aklını ışık yapar :
-Eğer Ebu Ubeyde hayatta olsaydı onu tavsiye ederdim. Allah bana sebebini soracak olsa :� Yâ Rabbi!... Resûlünün : Ebu Ubeyde ümmetimin eminidir!...� dediğini işitmiştim , onu için yerime bıraktım derdim. Ebu Huzeyfe�nin azatlı kölesi Salim sağ olsaydı onu tavsiye ederdim. Allah bana sebebini soracak olsa :� Ya Rabbi!... Resûlünün :Salim Allah�ı en ziyade seven zattır!...� dediğine şahit olmuştum , onun için onu yerime tavsiye ettim derdim.
Sahabeler ısrar ettiler :
-Yâ Ömer ; oğlun Abdullah�ı tavsiye etmez misin?...
-Bir haneden bir kurban yetişir , buyurur.

ÇOBAN

Çoban koyunları otlatırken, aniden bir kurt peyda oldu ve koyunlardan birini parçaladı. Çoban çığlığı bastı :
-Eyvah!.... Ömer öldü!...
Diğer çobanlar ibret ve dehşetle sordular :
-Hz. Ömer�in öldüğünü nereden bildin?...
Çoban cevap verdi :
-Görmez misiniz be adamlar?!... Kurt koyuna saldırdı. O âdil halife hayatta olsaydı kurt bile cesaret edemezdi buna.
Gerçekten de o gün Hz.Ömer Dâr-ı Bekaya göçmüştü.

HÂDİM

Abdurrahman bin Avf Hz. leri bir gün şunları anlattı :
-Ömer�den acayip bir şey gördüm. Eğer hayatta olsaydı anlatmazdım , ama şimdi söyleyebilirim : Biliyorsunuz Ömer�in halifeliğinde her gece onunla şehri dolaşırdık. Mahallenin birinde bir ev vardı , oraya gelince :�Sen dur ve burada beni bekle!...� der, gider, bir müddet sonra da dönerdi. Niçin gittiğini , kiminle görüştüğünü sormaya cesaret edemezdim. Vefatından sonra bir gece o mahalleye giderek o eve vardım. İhtiyar bir kadın vardı. Kendi kendine konuşuyordu :
-Ömer�e ne oldu da gelmedi acep?...
Kapıyı tıklattım ,
-İzin var mı valide , gelebilir miyim ?... dedim.
Yaşlı kadın :
-Buyur evladım , gel , dedi.
-Ey valide Allah sana ömür versin , Hz.Ömer bu dünyadan göçtü , dedim. Kadın çığlığı bastı , kendinden geçti. Ayılınca ellerini kaldırarak
-Yâ Rabbi!... bana yardımda bulunan Ömer�i affet. O�nu cennet ve cemalinle mükafatlandır, diyerek dua etmeye başladı.
Kadına sordum .
-Ömer sana ne gibi bir yardımda bulunuyordu?...
-Bütün temizlik işlerimi yapar , yemeklerimi pişirirdi , dedi yaşlı kadın.
-Ey valide!... Ben Ömer�in arkadaşıyım , o vefat ettiyse işlerini ben yapayım, dedim.
-Ah evladım!... O�nun yerini kim tutabilir ki?... Eğer O�nun dostu isen duan ile bana yardım et , dedi, şöyle niyazda bulundu :
-Ey Rabbim!... Ey Aziz ve Celil olan Allah!... Ben hastalığımı Ömer�in yardımı ile çekiyordum. Madem ki O gitti , benim de ruhumu al ve O�na kavuştur!...
Allah , kadının duasını kabul etti, kısa bir süre sonra O�da ebedi âleme göçtü.

ZİNA ETMEK İSTEYEN GENÇ

Asr-ı saadette Resûlullah ashabıyla beraber otururlarken bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:
- Ya Resûlallah! Ben falanca kadın ile arkadaş olmak , onunla zina yapmak istiyorum dedi.
Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler. İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve huzuru Resûlullah' tan çıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağırıştılar. Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu.
Allah Resûlü:
- Bırakın o genci , buyurdu ve yanına çağırdı , gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu :
- Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin ? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi? diye sordu.
Genç hiddetle:
- Hayır Ya Resûlallah, diye cevap verdi.
Resûlallah:
- Öyle ise o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar, dedi ve devamla:
- Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin? diye sorduklarında genç:
- Hayır, asla!. Dedi hiddetle.
- Şu halde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez , kadınlarınızın namuslu olmasını istiyorsanız başkalarının kadınlarına da yan gözle bakmayınız , diye öğüt verdi.
Sonra mübarek elini gencin göğsüne koyarak şöyle dua etti:
- Allahım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namus ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla, buyurdu.
Genç, Resûlallah'ın huzurundan ayrılmış , böyle bir kötü düşünce aklından bile geçmeden yaşamış! 

HAKLI TENKİT: 

Eflatun , bir gurup arkadaşının arasında oturan Sokrat�a:
- Geçen gün arkadaşlarından birini herkesin arasında azarladın. O sözleri yalnız kaldığınızda söyleyemez miydiniz?.. der.
Sokrat : - Beni böyle azarlamak için baş başa kalmamızı bekleyemez miydin?... der. 

KORKMAYAN KİM?... 

Hz. Ömer bineğinin üzerinde giderken , halkın içinden birisi şöyle seslenir:
- Allah�tan kork yâ Ömer!...
Bu sözü işiten halife hemen atından inip secdeye kapanır ve şunları söyler :
- Ömer�de kim oluyormuş ki Allah�tan korkmasın?...

DERS 

Lokman Hekim�e sormuşlar:
-Bilgeliğini kimlerden aldın?...
Şöyle cevap vermiş :
- Körlerden!... Çünkü onlar yoklamadan adım atmazlar.

HANGİSİ İYİ?... 

Zengin bir adam, bilge birine şöyle der :
- Bin altınım var i size versem ne dersiniz?...
Bilge şu cevabı verir .
- Verirseniz sizin için iyi olur !... Vermezseniz de benim için iyi olur!...

MAL DA YALAN ... 

Şeyhülislâm Zeyni Efendi ölüm döşeğinde iken , bir eli sakat olan oğluna şöyle demiş :
- Bak evladım , yetmiş sene boyunca dünyaya dört elle sarıldım. Biriktirdiğim bunca şeyi bırakıp gidiyorum. Sakın baban gibi hırs gösterme . Benim dört elle tutamadığımı sen tek elle hayatta tutamazsın!...

KÖRÜN TARLASI

Kör diye çağırırdı herkes, tek gözünün sakatlığı nedeniyle. İsmini hatırlayan bile yoktu. Ne olduğuna bakmaz, bulduğu her işte çalışır, yeter ki iş olsun derdi!.. Para biriktirirdi devamlı. Yemek bile yemezdi adeta. Çöp sayılacak şeylerle karnını doyurur, para kazanmak ve kazandığını da harcamamak için her yola baş vururdu. Tek amacı vardı hayatta... bir tarla sahibi olmak. Köyünden de o yüzden ayrılmıştı. Çobanlık , onun bunun tarafından aşağılanmak, köy yerinde ki zor hayat şartları canına tak demiş, kararını vererek şehre gelmişti. Çalışacak, para biriktirecek, köye dönüp bir tarla alacak, o da diğer insanlar gibi işlediği toprağından bekleyecekti rızkını...insanlara minnet duymadan, boyun bükmeden. Hayali , umudunu hep uyanık tutuyor, hedefine her gün biraz daha yaklaşmanın heyecanıyla canla başla çalışıp didiniyordu.

Nihayet biriktirdiklerini yeterli görüp döndü köyüne. Araştırdı , parası ancak taşlıktaki bir tarlayı almaya yetiyordu. �Olsun!...� dedi, bin bir emekle biriktirdiği paracıkları sayıp aldı tarlayı. Aldı ama, tarla demeye bin şahit lazım. Her tarafı taşlarla , çalılarla dolu. Ekin değil ot bile bitmez. Başladı çalışmaya. Önce taşları temizledi, yerli kayaları kırdı , attı. Çalıları söktü kökünden. Aylar sürdü, ama nihayet bitti. Gübre taşıdı sırtında, tırnaklarıyla kazdı, işledi . Ve tohum ekti. Zümrüt yeşili ekinler bitti. Geçti tarlanın başına , kollarını göğsünde bağladı, yaptığı işi beğenmenin verdiği gururla :

-Sen de bana yakışırmışsın ey tarla!... sözleri dökülüverdi dudaklarından.
Tarla dile geldi dedi ki :
-Ey ahmak!... Biliyor musun?...Sen bana sahip olduğunu zanneden, tek gözü kör seninci insansın!...

HZ.ÂDEM�İN MİRASI

Fatih Sultan Mehmet maiyetiyle gezerken yanına sokulan dilenciye bir altın verir. Dilenci parayı alınca :
-Aman Sultanım, der... Koskoca padişah, kardeşine bu kadar az para verir mi?..
-Nereden kardeş oluyoruz , deyince Sultan, dilenci şu cevabı vermiş :
-İkimiz de Hz. Âdem�in çocukları değil miyiz?...
Bunun üzerine Sultan :
-Bu keşfini sakın başkalarına söyleme. Diğer kardeşlerimiz de pay isterlerse , sana zırnık bile düşmez, der.
 

AKLIN HÜKMÜ

Ebu Hanife birkaç kişi ile bir yere giderken, karşıdan üzerlerine doğru gelmekte olan hayvanı görür ve kenara çekilir. Yanındakiler neden kenara çekildiğini, hayvandan mı korktuğunu sorarlar. Şu cevabı verir :
-Onun boynuzları , benim ise aklım var!...

YOKUŞ

Ebû Derdâ Hazterleri, yoksulluktan şikayet eden hanımına der ki :
-Sabret Hanım!... Öyle bir yokuş çıkıyoruz ki , bunu ancak yükü hafif olanlar başaracaklar!...

DEĞER Mİ?...

Sultan Mahmut , Said Efendi�nin tavsiyesi üzerine ilk defa keçi boynuzu yedikten sonra :
-Bre Said, der ... Bir dirhem bal için bir çeki odun yenir mi?...
Said Efendi gülümseyerek :
-Sultanım, bir taht için koca devletin yükü çekilir mi?... diye cevaplandırır.

KANAAT

Talebenin biri , hikmet sahibi bir zatla sohbet ederken :
-Cennette küçücük bir yerim olsa bana yeter , deyince , şu cevabı alır :
-Ahiret için ettiğin bu kanaati, dünya için yapsaydın daha iyi olurdu.

MUTLULUK

Molla Gürâni , talebesi Sultan Fâtih�e :
-Sence dünyanın en büyük mutluluğu nedir ?.. diye sorar. Şu cevabı alır :
-İnsanın hem mahrum , hem de muhtaç olduğu şeye kavuşmasıdır!...

DUA

Bir sahabe Hz. Ebubekir�in yanına gelerek :
-Çok günahkârım!... Benim için dua eder misiniz?... der. Hz. Ebubekir şöyle dua eder :
-Yâ Rabbi!...Bir günahkar diğerinden dua istiyor!... İkisini de affeyle!...

HAFIZ

İngiliz büyükelçilerinden biri , Osmanlı evlerinin dış duvarlarında asılı �Yâ Hafız� (Koruyan, muhafaza eden, ayakta tutan)levhalarını görünce, Keçecizade Fuad Paşa�ya bunların ne olduğunu sorar , şu cevabı alır :
-O gördükleriniz , Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır!...

TAVSİYE 

Bir şemsiye tamircisi , yazdığı şiirlerini incelemesi için Şekspir�e gönderir. Ünlü yazarın değerlendirmesi şöyle olur :
-Dostum ; siz şemsiye yapın , hep şemsiye yapın , sadece şemsiye yapın , devamlı şemsiye yapın!...

KARACAAHMET
Nükteleriyle ünlü Keçecizade Fuad Paşa�ya , yetmişlik bir kadının otuzunda bir erkekle evlenmek üzere olduğundan bahsederler, paşa :
-Olmaz, Ahmet müsaade etmez !... der.
-Hangi Ahmet ? diye sorduklarında :
-Karacaahmet , cevabını verir.

BOŞ GEÇMEYİN

Dilenci, üzerinde bozuk paraların bulunduğu mendilinin başında , camiden çıkmakta olan cemaate :
-Boş geçmeyin kardeşler !... diye seslenmektedir.
Bu sırada biri eğilerek mendilde ki paralardan bir kısmını alır :
-Bu isteğini kırmayacağım arkadaş , bilsen ne kadar ihtiyacım vardı, der, uzaklaşır oradan.

SALIVER GİTSİN

Bir gün birisi Ahmet Haşim�e der ki :
-Üç gündür zihnimde önemli bir fikir saklıyorum.
Şair, onun fikir üretmede ki kısırlığını îma ederek şöyle cevap verir :
-Günahtır yahu , salıver gitsin şu fikri!... Zavallıcık günlerdir tek başına kim bilir ne kadar sıkılmıştır!...

ZALİM

İnsanlara yaptığı zulümlerle tarihe geçen Haccac-ı Zalim, gönül ehli bir zata der ki :
-İbadetlerden hangisi daha faziletlidir?...
Şu cevabı alır:
-Senin için en iyisi öğlene kadar uyumaktır. Çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitemezsin!...

NÛŞİREVAN

Nûşirevan�ın meclisinde bir konuşma üzerine orada bulunan uşaklardan bir kısmı güler. Şaşıran misafir, hükümdara sorar :
-Bu uşaklar sizden hiç korkmazlar mı?
Sultan cevap verir :
-Bizden yalnız düşmanlarımız korkar!...

MUTLULUK

Tolstoy�a :
-Nasıl mutlu oluyorsunuz?... diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş :
-Sahip olduklarıma sevinerek , sahip olamadıklarımı ise hiç düşünmeyerek !...

FIRTINALAR

Fitnat Hanım ve hizmetçisi Kapalıçarşı�da dolaşırken, arkalarından da Koca Ragıp Paşa ile şair Haşmet geliyormuş. Kocakarı soğuklarının zamanı olduğundan hava buz gibi imiş. Ragıp Paşa , Fitnat Hanım�a laf atmak için :
-Haşmet , demiş ... Bu kocakarı da ortalığı kasıp kavuruyor!. Bu sözü duyan Fitnat Hanım, taşın kendine olduğunu anlar. Malum, kocakarı soğuklarından sonra da öküz fırtınası vardır. Bunu hatırlatarak şu cevabı verir :
-Arkadan da öküz geliyor!...

EL ELDEN ÜSTÜNDÜR

Dünya boks şampiyonlarından Demisey, fildişinden yapılmış, altın kakmalı bastonunu lokantanın vestiyerine astıktan sonra, çalınmaması için de üzerine bir not iliştirir :
-�Bu bastonun sahibi , üç öküzü tek yumrukta deviren bir boksördür!...�
Yemekten sonra bastonun yerinde olmadığını, kendi notunun arkasına da şunların yazıldığını görür :
-�Bu bastonu çalan, saatte otuz kilometre hızla kaçan bir koşucudur!...�

SINAV

Sözlü sınavda çok sıkıştırılan bir tıp öğrencisine :
-Hastaları terletmek için ne yaparsın ?... diye sorulduğunda, şu cevabı verir :
-Buraya, imtihana getiririm!...

TEŞVİK

Süfyan-ı Sevri evinin kapısı önünde bir dostu ile sohbet ederken , önlerinden son derece süslü kıyafetler giyinmiş biri geçer. Dostu bu adama hayranlıkla bakarken, Şeyh şunları söyler :
-Eğer sizler ona imrenerek bakmamış olsaydınız, o adam böyle süslenip israfa girmezdi. Hayranlığınızı ifade eden bu tavırlarınızla , bu adamın �israf� günahına siz de ortak oluyorsunuz!...

SORU

Malik bin Dinar�a :
-Nasılsınız ?... diye sorulduğunda :
-Nasıl olacağım, der. Her gün Rabbimin nimetini yiyor , şeytanın sözünü tutuyorum. Nasıl iyiyim diyebilirim?...

GÖZYAŞLARI

Hz. Ali�yi bir gün ağlarken görürler ve sebebini sorduklarında :
-Yedi gündür soframda bir insana tek lokma olmadı. Sadece kendini düşünen , nefisperest bir müslüman durumuna düştüğüm için ağlıyorum!... der.

TİMUR

Timur İran seferinde Şiraz�ı fethedip şehre girdiğinde , Hâfız�ın türbesine de uğramış. Timur duymuş ki , Hâfız vaktiyle Şiraz�ın bağımsızlığından dem vururken:
-Burayı Türkler bile zapt edemez , demiş.
Timur türbeye girince , Hâfız�ın sandukasını parmaklarıyla şöyle bir tıklatmış, selam faslından sonra :
-Hey gidi koca Hâfız, demiş. Türkler burayı alamaz demişsin ama , işte aldık, bak!...
Türbedar yaklaşmış, saygılı bir ifade ile der ki :
-Efendim, türbemizin bir geleneği vardır . İzin verirseniz arz edeyim.
-Söyle!.. demiş Sultan.
-Buraya gelen her devletlû ; Hâfız divanından rast gele bir sayfa açarak, bir beyit okur, diyince türbedar , Timur�da :
-Pekala, demiş, türbenin baş tarafında kapalı duran dîvânı alır açar, beyiti okumaya başlar , şöyle yazmaktadır :

Vaktiyle nice aslanlar kükredi bu ormanlarda ...
Şimdi , topal tilkiler dolaşır oldu buralarda!...

Bir ayağı topal olan Timur, bu ifadeler karşısında şaşırır , kekeleyerek :
-Büyük adammışsın be Hâfız!... Bağışla , saygısızlık ettik !... der.

TAVSİYE

Hasan Basri�ye sormuşlar :
-Bazı kimseler ; �kendinizi olgunlaştırmadan halkı olgunlaşmaya çağırmayınız , önce kendinizi düzeltiniz� diyorlar , ne dersiniz ?...
Şu cevabı verir Hazret :
-Şeytanın en çok hoşlandığı söz işte budur. Şeytan bu sözü çok süslü gösterir. Ve her Müslüman için bir görev olan ; iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak işinden uzaklaştırmak ister.

ERDAL DAGDELEN

0 yorum:

Yorum Gönder

Arkadaslarını du gönder

Hediye Dua
Güllere Tıklayın, Dua Hediye Edin Ekle

BURADAYIM

blogcudur

+Sen Arama Görseller Haritalar Haberler Gmail Drive Takvim Çeviri Daha Fazlası

upload

Flash Labels by NBT

Haberler

Haberler2

Followers

Ads 468x60px

Featured Posts